1 Temmuz 2013 Pazartesi

Zorlukları Aşmak

Allah insanın canını alacak olsa, rıskını alır
Bir Anadolu halk deyişi
Daha önceden de bahsettiğim gibi yaşam bir tiyatro ve bizler de bu tiyatronun bir perdesindeki oyuncularız. Varlık sebebi “TEKAMÜL” yani daha modern bir tabir ile “gelişim” olan bu tiyatroda yaşanan her şeyin amacı kişiye kendisini buldurmak, ona AYNA tutmaktır. Tiyatroda rastgelelik biye bir şey yok ve yaşanan her şeyin belli bir amacı var.  Karşımıza çıkan her insan, yaşadığımız her olay, içinde bulunduğumuz her koşul ve mekan o an öğrenmemiz gerekeni öğrenmemiz için orada olan dekorlardır. Dünya bir SINAV yeri ve hayat insanı her zaman eksikleri ile sınar.
Bir kaderimiz var ve bu kader kişinin o hayat sınavında öğrenmesi gereken şeylerin bir listesinden ibaret. Ancak yollar farklı. Yollar hep Roma’ya çıkmasına rağmen, yollar arasında seçim yapmak şansımız var...bu şekilde de özgür iradeye sahibiz.  Yani bir deneyim yaşamayı seçiyor ve bu deneyimi yaşıyoruz ama bu deneyimi nasıl yaşadığımızı özgür irademiz ile seçiyoruz.
Bir deneyim yaşanacak ise mutlaka yaşanacaktır. Kaçışı yok. Bu yüzden yaşadığımız hiçbir şeyi iyi ve kötü diye ayırmamak lazım. İyi ya da kötü diye bir şey de yok zaten. Her şey en tepeden baktığımızda evrendeki dualite/kutupsallık yasasının birer yansıması. Zıtlıklar esasında TEK ve BÜTÜN olanın farklı tezahürleri. Biri olmadan diğeri de olmuyor. Bunu bilerek verdiğimiz tepkiyi seçmek ve bilinçli tepki vermek önemli. Başa gelen kötü bir deneyimin sonraki zamanda geriye bakıldığında o an için fark edilmese bile hayırlı bir şey olduğunu bakmayı bilen gözler görecektir. Bu yüzden önemli olan o deneyime nasıl göğüs gerdiğimizdir. Bu gibi durumlarda yaşananlar karşısında öfke, nefret, hırs, öç alma duygusu, pişmanlık, vs gibi olumsuz duygularla tepki veren çok insan vardır. Bu kurban sendromu”dur ve her şeyin suçlusunu dışarıda arayan yargılayıcı bir zihin haritasıdır. Bu tür bir yaklaşıma sahip insanlar çevresindekilere bu iç mutsuzluklarını kaba davranarak ama sonra özür dileyerek, kırıp dökerek ama hiçbir şey olmamış gibi davranarak, zorbalık yaparak ama farkına bile varmayarak, pasif agresif direnerek ama sonra dolaylı ve anlaşılması zor yollarla telafi etmeye çalışarak, tamamen geriye çekilmeyip ve açıklama yapmadan pasif ve durgun kalarak karşısındakini cezalandırarak ama sonra hiçbir şey yokmuş gibi bir anda çiçek-böcek moduna dönerek gibi yollarla yansıtırlar.
O deneyim yaşanacaksa kaçışı yok dedik. “Karşılaşmalar Oyunu” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi, öğrenilmeyen her sınav tekrar kendisini farklı ortamlarda, farklı karakterlerle bezeli bir şekilde tekrar ortaya çıkartıyor. Örnek olarak o an iş yerinde başına gelen haksızlıklardan ötürü mutsuz ve kırgın olan bir kişiyi ele alalım. Başına daha ilk gelen olaylarla birlikte hemen düşünmeden ve neyin eden olduğunu anlamadan hareket eder, tepki verir, hatta işten ayrılırsa mutlaka o an kaçtığı durum farklı isimdeki kişilerin içinde bulunduğu farklı bir ortamda ama AYNI SINAV ile karşısına tekrar gelir. Ali ile yaşadığı sorun benzer bir durumda Ayşe ile yaşanır. Sahne ve kişiler değişir ama öğrenilmesi gereken dersler değişmez. Geçmişe dönüp yaşadığınız olaylara dikkatlice bakın, göreceksiniz. Bu yüzden yukarıdaki Anadolu halk deyişini seviyorum... “Allah insanın canını alacak olsa, rıskını alır”. İnsanın dünyadan alacak bir dersi kalmayınca, Hakkın yoluna o an erer gider.
Tabii ki yaşanan her olay karşısında pasif durmak değildir bu. Bazen öyle anlar vardır ki, tek doğru çözüm karşı atakta bulunmaktır, mücadele etmektir zira zorbaların anladığı dil tevazu değildir. Bu gibi bir durumda da kişi kendi kimliğini bozmamak için rolünü oynamalı ve kırmızı çizgilerini çekerek bunları geçirtmemelidir. Karşınızdaki kişiye AYNA tutmak o an ona en büyük faydadır.
Hayatta her şey ama her şey zıtlıklarla örülüdür. İyi-kötü, sıcak-soğuk, güzel-çirkin, aşağı-yukarı, geniş-dar, uzun-kısa vs vs. Bu liste uzar da gider. Big Bang ile evrenin ilk oluşumuyla beraber ilk hareketin başlamasıyla birlikte zıtlıklar hayatı etkilemektedir. İlk hareket ile birlikte de zıtlıklar arasındaki salınım başlamıştır. Zaman da o an akmaya başlar. Sarkaç evren tekrar içine çekilip yok olana dek sürecektir. Sarkacın durmasının tek yolu zıtlıkların edebi birliğe kavuşmalarıdır ki bu da Srimad Bhagavatam’da anlatılan Brahma’nın gecesidir. Evrendeki mutlak düzen bu zıtlıklar arasındaki dengeye ve onlar arasında Hint Felsefesi’nde 3 gunayla (raja-tama-sattwa, yani etki-tepki-denge) temsil edilen harekete bağlıdır. Bu yüzden her zaman olumlu şeylerin olmasını hayattan bekleyemeyiz.
Yin Yang ile sembolize edildiği gibi her iyinin içinde kötü, her kötünün içinde iyi vardır. Ve Yin Yang sembolünün daire içinde olması evrendeki her daim iyi-kötü arasındaki döngüyü, hatta daha güzel tabiriyle zıtlıklar arasındaki gelgiti temsil eder.  Her iki uç arasında salınım olacaktır, yaşananlar yaşanacaktır ve döngüsellik mutlaktır. Bu yüzden olumsuzlukların olmamasını beklemek evrenin bir anda yok olmasını dilemek gibidir.
·         Özetle karşımıza çıkan zorlukları KABUL ETMEK gerekir. Bu kabul yargılayıcı bir zihnin kabulü değil, her şeyi bir öğrenmek için fırsat gören deneyim aşığı bir bebeğin kabulüdür. Allah’tan geleni her şekilde kabul etmektir bu. 
·         Bir sonraki adım ise yaşanan durumun koşullarını anlamaktır. Her olay onu doğuran koşullar ile değerlendirilmelidir.
·         3ncü konu ise başa gelen olaya vereceğimiz tepkiyi seçmektir. Körlemesine değil bilinçlice yapılan bir seçimdir bu. Gandhi gibi agresif olmayan ama etkili bir tepki de olabilir, ya da zorbaya atılan bir fiske de ya da orta nokta bulmak için müzakere etmek de.
·         4ncüsü zorluklar karşısında yılmamak ve zorlamaktır. Bunu güçlü, sağlıklı ve dayanıklı olmak amacıyla spora başlayan birisinin örneği ile anlatmak istiyorum.  Spora başlama kararını almak bile başlı başına zor bir karardır. İlk zamanlarda büyük bir keyif ile alınan karar, spora başlayınca ham bedenin direnmesi ve zorladıkça yorulması, kasların ağrıması ile hoşnutsuzluğa dönüşür. Akşam yapılan spor sırasında salon iş çıkışı aşırı dolu olabilir. Hatta sabah erken saatlerde horozların öttüğü saatlerde kalkıp spora gitmek bir azap haline de dönüşebilir. İlk etapta bahane bulunur ve etkiye tepki veren Fizikte’ki eylemsizlik yasası gereği bir kaç deneme sonrası spor faaliyeti biter. Bu ilk hareketin devam etmesi için Gurdjieff’in “2nci şok” tabir ettiği bir yılmamak ve devam etmek hali vardır ki bu ilerlemenin ve gelişimin sırrıdır. Spor yapan birisinin ilk 20 dakikadan sonra yap yakmaya başladığı söylenir. 20 dakika bu örnekteki insan için temeldir. Bunun üstüne çıkıldıkça sporun yağ yakmaya dönük faydaları elde edilir. Ve bir an gelir ki kaslarınız yorulur. İşte o an tam da bırakılmaması gelen bir andır. Bu noktada bırakmamak kaslarınızı koparmaz. O an yapılan her bir artı hareket o ana kadar yapılanlardan daha değerlidir zira konfor alanının dışına çıkılmıştır. O mucizevi anlar işte gelişimin anahtarıdır ve o yüzden sporcular bu anları iyi kullanır ve limitlerini aşarlar. Ama bunun da tatlı noktasını bilmek gerekir ki her şey tatlı devam etsin. Bu örnekten alınabilecek şey şudur; zorluklar karşısında mücadele etmek ve yılmadan çabalamak. Korkuları yenmenin en iyi olu korkunun üstüne gitmektir. O seni fethetmeden sen onu fethet.
Yaşamınızda her an sağlık, mutluluk, huzur dolu yaşayın, sevgi ve barış içinde kalın, ahenkli ve dengeli olun.
Sevgiler,
Kenan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder