3 Temmuz 2013 Çarşamba

Hayat Kitabını Okumak


 Öğretmeyeceksen neden öğreniyorsun
Sümer atasözü
Her sabah uyanıyor, işe veya okula gidiyor, çalışıyor, ailemizle ve sosyal çevremizle iletişimde bulunuyor, sonra tekrar evimize dönüyor ve gün sonunda tatlı rüyalara dalıyoruz. Bu tüm yaşam süremiz boyunca devam eden bir döngü ve yaşam süremizi nasıl ve ne kadar faydalı geçirdiğimiz sadece ama sadece bize ve seçimlerimize bağlı. Zamanı nasıl kullandığımız kaderimizi belirliyor. Hayat mücadelesi Maslow’un Piramidi’indeki ilk basamak olan temel ihtiyaçları (beslenmek, barınmak, korunmak vs) karşılamak olduğu sürece bu günlük döngü bir rutin olmanın ötesine geçemiyor. Olayların akışının rüzgarın bir yaprağı kilometrelerce öteye yuvarlaması misali yönlendirdiği, uykuda ve bilinçsiz bir yaşam bu.
Acaba akşam uykusunda görülen mi rüya mı rüyadır, yoksa rüzgarın akışı içinde öylesine uçan bir yaprak olarak geçirilen bir yaşam mı rüyadır? Yaprak misali yaşam rüyadır, cehalettir. Cahil insan uykuda olan, bilmeyen insandır. Ne kendisini, ne insanı, ne içinde yaşadığı toplumu ve onu yöneten dinamikleri, ne dünyayı ve kainatı, ne de Yaradan’ı bilir ve anlar. İçinde bulunduğu yaşamda 5N1K sorularını sormadan sadece gününü geçirerek, temel ihtiyaçlarını karşılayarak, geçici olan bu dünyada geçici olan şeylere sahip olamaya çalışarak, hırs, arzu ve tutkularını tatmin etmeye çalışarak ağustos böceği misali, “eller havaya” modunda yaşar durur.
Cehalet tatlıdır ve sorumluluğu yoktur. Nasıl bir bebeği abisinden duyduğu ilk kötü kelimeyi kullandığı için suçlayamazsanız, cahil insanı da eylemlerinden sorumlu tutamazsınız. Cehaletten bilmeye geçiş ise Cebrail’in peygamberimiz Hz.Muhammed’e dediği gibi “OKU”makla başlar. Okumak, araştırmak, öğrendiğini sorgulamak ve tefekküre dalarak sentez etmek ve hazmetmek bilmeye geçişin anahtarıdır. Ancak ilk adım için bir bebeğin saf merakı gerekir. Merak olmadan çaba olmaz, dikkat olmaz, odaklanma olmaz.  Tüm kadim öğretiler cehaletten uyanışı değişik bir anlatım ve sembolizma ile anlatır.
Ancak bilmek de tatlıdır ve sorumluluğu azdır. Nasıl antik Yunan’da sofistler şehirlerde ve kasabalarda derin bilgilerini para karşılığı satar ama filozoflardan farklı olarak bildiklerini uygulamaya geçirmekle uğraşmazlardı ise, günümüzde de birçok insan vardır ki ayaklı kütüphane, mobil internettirler sanki. Soru sorun hemen cevabını verirler. Kraldan kralcıdırlar. Akıl sorduğunuzda öğüt verirler, akıl satarlar. Ya da sizde gördükleri eksikleri hınç alırcasına bir eleştirel tarzda yargılayarak size yansıtırlar ama kendilerine bakmazlar. Ama iş ağzındakileri yapmaya gelince, zor durumları yönetmek olunca verdikleri aklı, öğüdü unutur, nefslerine yenik düşerek cahil insanın tepkisini verirler. Uygulama olmadan bilmek zaman kaybıdır ve cehaletin farklı bir yüzüdür. Hatta belki de saf cehaletten de kötüdür zira rol model olmadan yapıyor gibi sadece bilgiyle konuşmak kişiye olan güveni azaltır.
Bilmekten yapmaya geçiş kişisel dönüşümü, Matrix’ten kaçışın anahtarıdır. Ancak bu şekilde alışkanlıklar değiştirilebilir, ve bu da karakteri ve kaderinizi değiştirir. Ne zaman nefes alır gibi bir şeyi yaparsınız, o zaman işte “olmak” noktasına gelinir.  http://www.naacel.blogspot.co.uk/2013/05/matrixten-kacs.html
Bilmekten yapmaya geçmek ve sonra da olmak çok iddialı ama yapılabilir bir şey. Bana göre bu süreci desteklemek için kişinin kitaplar, çevresinde rol model aldığı insanlar, ona iyi veya kötüyü bir açık kitap gibi yansıtan dürüst ve mert insanlar, eğitimler vs gibi bazı beslendiği kaynaklar olmalıdır. Bu beslenme süreci diri tutar, yolda tutar. Ancak öğrenme odasında da gereğinden fazla kalmamak gerekir, çünkü bu da kişiyi yaşamdan tecrit eder. Bir münzevinin mağaraya çekilerek izole bir yaşamda nirvanaya ermesinden ziyade şehir hayatının tam da göbeğinde yaşayarak elde edilen nirvana daha makbuldür. Şehirde nirvana hiçbir şeyden kaçmadan, her şeyle yüzleşerek ve hayata uyum sağlayarak olur.
Uyum sağlamak ve bir tanık zihniyeti ile hayatı okumak en güzel öğrenme şeklidir. Sadece okuyarak ve akıl vererek değil, öğrendiklerimizi hayatın içinde uygulayarak, hareketlerimizin iyi ve kötü sonuçlarını gözlemleyerek ve bu sonuçlarla dürüstçe yüzleşerek ve gerekli düzenlemeleri yaparak yeniden yola devam ederek ancak kişisel dönüşüm sağlanabilir. Hayatın kendisi okumaya bilenler için sonuna dek açık ve kolay okunabilir bir kitaptır. Her bir saniye bizlere gelen bir sürü mesaj vardır ama almayı ve değerlendirmeyi bilelim.  
·         Başımıza gelen her iyi ve ya kötü olaydan ve durumdan bir ders çıkartarak,
·         karşılaştığımız her kişinin bu yaşamda ona özel bir rolü ve güzelliği olduğunu düşünerek “ne öğrenebilirim” diye gözlemleyerek ve feyz alarak,
·         çevremizdeki kişilerin yaşadıklarından öğrenerek ve feyz alarak,
·         tarihi ve biyografileri inceleyerek öğrenerek,
·         kadim ve modern öğretileri öğrenerek ve onlar üstünde düşünerek, tartışarak ve felsefe yaparak,
·         kendi davranışlarımızın etkilerini gözlemleyerek ve iyi yaptığımız şeyleri daha iyi yapmaya gayret ederek, eksik yaptığımız şeyleri değiştirerek,
·         kötü insanların bile yanlış yaptığı şeyleri gözlemleyip bunları yapmamaya gayret ederek,
·         insanlarla sosyal etkileşimde bulunup onların tecrübelerinden bir şeyler öğrenerek ve şu an yazmaya zaman almayacak daha bir çok şekilde hayat kitabı okunabilir.
Hayat bir tekamül tiyatrosudur ve tiyatro yeri de yaşamdır. Yaşam bizlere gelişimimiz için her türlü fırsatı sunar. Önce tatlı tatlı ama sonra daha ciddi yollarla ve en sonra sarsarak “neyi öğrenmemiz o an gerekiyorsa onu” bize öğretir. Hint Felsefesi’nde Karma ila anlatılan etki-tepki yayasından kaçış yoktur. Tek başımıza kalsak, elimizde kitap bile olmasa hayat kitabını okumaya devam ederek yolumuzu bulur, ışıklı yolda yürüyebiliriz.
Yaşamınızda her an sağlık, mutluluk, huzur dolu yaşayın, sevgi ve barış içinde kalın, ahenkli ve dengeli olun.
Sevgiler,
Kenan Kolday

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder