6 Ağustos 2013 Salı

Denge

“ Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın” - Victor Hugo
“Her şeyin ortası iyi, çoğu zararlıdır” -  
T. Plautus
“Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu hedefe ulaştıramayan okçudan daha başarılı değildir” -
Montaigne
“Hiçbir şey insan için " ölçüsüz tenkit" veya " aşırı medih" kadar zararlı olmaz” -
Goethe



Denge en basit haliyle, “herhangi bir olgunun türevinin sıfıra eşit olma durumu veya farklı etmenler altında değişen olgularda karşıt etmenlerin birbirine eşit olması ya da bir sistem söz konusu olduğunda sistemin değişmemeye eğilimli durumu”dur.
Günlük kullanımda daha çok fizikte ve kişinin ruh halini tanımlamada kullanılmakla birlikte denge evrendeki en temel şeydir. http://www.naacel.blogspot.co.uk/2013/06/neden-dunyada-bunca-kargasa-var.html linkindeki yazımda da belirttiğim gibi evren “kutupsallık yasası” ışığında karşıt güçlerin harikülade dansına sahnedir. Zıtlıkların dansı ise bir diğer evrensel yasa olan “etki-tepki yasası” (fizikte eylemsizlik yasasıdır) ile dengelenir. Denge nedir peki? Denge noktası zıtlıklar arasındaki gelgitin orta noktasıdır. Bu öyle bir orta noktasıdır ki karşıt iki unsurun güçlerinin birbirlerine etkisi eşitlenmiş ve zıtlıklar birbirlerini dengelemiştir. Zamanında Suriye’yi fethe giderken Büyük İskender’in akıl hocası Aristo’ya mektupla sorduğu ve aldığı cevap gibi bu orta nokta karşıt güçlerin birbirleriyle mücadele etmekten yorulup barış yaptığı bir doğal denge noktasıdır.
Evren açısından baktığımızda ilk tür denge zıtlıklar arasındaki bir orta nokta halinin yaşandığı bir denge halidir. Bu duran bir cismi o noktada tutan bir denge hali de olabilir, ya da bir gezegen çevresinde dolaşan bir uydunun merkezkaç ve yerçekim kuvvetlerinin birbirlerini dengelemesi sayesinde oluşan bir hareketli denge de olabilir. Önemli olan iki zıt kuvvetin dengelenmesidir.
Yaşam açısından baktığımızda ise denge çok daha önemli bir hal alır. Doğum sonrası çocukluğun ilerleyen yıllarında akıl-beden-ruh üçlüsü gelişen çocuk kendi içinde olsun, aile ve sosyal yaşantısında olsun, yaşadığı coğrafya ve kültür olsun bin bir tür unsurun etkisine maruz kalır ve bunlara tepki vermeyi öğrenir. Düşünen insanın bir diğer büyük gücü de özgür iradesiyle seçim hakkını kullanmak ve gelen etkiye verdiği tepkiyi seçmektir. Elindeki muza yanlışlıkla çarpan bir diğer insanı maymunların yaptığı gibi sorgu sualsiz pataklamak değil, durumu ve olayı analiz ve sentez ederek muhakeme eden ve sonra karar alarak tepkisini bilinçli verme halidir. İşte bu insanın zihinsel, duygusal ve ruhsal yönlerinin uyumlu birlikteliği ve denge halidir.
Kişi “”hayat okulu”nda yaşarken belli bir kişilik geliştirir ve yaşadığı tüm olumlu ve olumsuz şeylere bu kişiliği ile tepki verir. Çoğu zaman da kurulmuş gibi otomatik olarak ve uykudaymışçasına tepki verir. Bazen çok kötü tepkiler verir ve çevresindekileri ne denli kırdığının farkına varır. Utanarak ve üzülerek negatif yönünü tadar. Öğrendiklerinden yola çıkarak gelişmek için kararlar alır ve uygular.
Bazen de pozitif tepkilerinin insanların hayatlarına nasıl olumlu katkıda bulunduğunu görür ve bunlardan öğrenerek güçlü yanlarını nasıl fark yaratmak için kullanacağını öğrenir. Mutlu olur, takdir alır, ilgi görür, başarı hissini tadar. Bazen de bir evliya gibi davranmasına rağmen çevresindekilere geri bildirim vermediğinden onların öğrenmelerine fırsat vermediğini ve uzun vadede bunun kendine ve karşısındakilere zarar verdiğini görür. Bilgelik olmadan evliya olunmayacağını öğrenir. Bazen de kendini korumak adına bilinçli olarak zor insan maskesi takmak yerine sadece empati kurarak ve karşısındakine sorular sorarak ve sonra onu kalben anlayarak farklı yollar ile sonuca ulaşabileceğini öğrenir.
Kişi zıt uçlar arasında ekstremlere kaymamaya özen göstermelidir. Bu gerekliyse yaşanacaktır ancak aşırı uçlara kaymanın bedeli de maddi, manevi büyük olur.
Zıtlıklar ve denge bir paranın iki yüzü ve iki yüz arasındaki kalınlık gibidir. Her ikisine de ihtiyaç vardır ve kişi dengenin her iki tarafına salınarak kendisi ve yaşam için doğru kararlar vermeyi öğrenir. Hatta öyle bir an gelebilir ki, kişi tam denge noktasında hiçbir şeyden etkilenmeyerek kalmayı bile başarabilir. Ancak zamanla onu da öğrenir ki, mutlak denge noktası ancak Tek ve Bir olan Yaradan içindir ve esasında kişinin mutlak denge noktası olarak kaldığını sandığı nokta duygusal ağırlıklarını kendi içinde derine gömdüğü bir noktadır. Kişi Yaradan değildir. O’nun parçasıdır ama O değildir ve bu yüzden mutlak denge noktası insan için değildir.  Amaç sadece insan için o noktaya yakınlaşmaktır.
Kişi bu sahte mutlak denge noktasında kalabilmek için duygularından ve hayatından feragat eder. Hareket halinde olmanın getirdiği tecrübeler zincirinden öğrenme fırsatlarını kaçırır. Hareket halinde olan insan deneyen, hata yapan ve hatalarından ders alan insandır. Hayat coşkusu ve tutkusunu kaybeder. Sanar ki denge noktasından sapmak günahtır, çünkü o noktayı uzun çabalar ve tefekkür dolu yıllar sonucunda dengenin her iki tarafında birçok şey yaşayarak ve öğrenerek bulmuştur. Ancak mutlak denge noktasının insan için minimum varyans noktası olduğunu fark ettiği an rahatlar ve yaşamı olabildiğinde yaşamaya başlar. Varyans iki zıt uç arasındaki salınım miktarıdır ve amaç onun asgari kılmaktır. Mutlak denge diye bir şey yoktur. Denge noktası insan için zıt kutuplar arasında gelgitin en az olduğu noktadır.
Denge demek sanılım yok demek değil. Mutlak denge insan için değil. Bu arada zaman zaman salınım olabilir de çünkü insanız ve duygulara sahibiz. Bunları yaşamak ve onlardan öğrenmek lazım. Öğrenmeyecek ise ne diye bu yaşam? Önemli olan aşırı uçlara kaçmadan yaşamak ve doğru olanı yapmaktır. Amaç her ne olursa olsun, övgüden de sövgüden de etkilenmemektir. İyiden de kötülükten de etkilenmemektir. Tabii ki olaylar karşısında duygular yaşanacaktır, ancak önemli olan duyguları abartmadan yaşamak ve gece yatarken günlük elbiselerimizi çıkardığımız gibi çıkarıp dolaba koymaktır. İşte böyle bir insan için dengededir denebilir. Duyguları kabul ve tevazuyla yaşar ve sonlar onlar akar gider. Kendini duygulara ve yaşama kapatmaz.
Çok özel zamanlar olur ki bu dengedeki kişi denge noktasından uzaklaşabilir. Bu bilinçli bir uzaklaşmadır ve bazen gereklidir. Gün gelir dengede kalmak o an için doğru olmaz. Bazen savaşmak da gerekir. Bir zorba karşısında olduğu gibi. O zaman dengenin her iki tarafını da bilerek, bilinçli bir şekilde davranışını seçer. Cebinde taşıdığı erdemler torbasından gerekli olanı seçer ve uygular. Denge demek savaşmamak değildir. Yeri geldiğinde, doğru ve adil bir amaç uğruna savaşır ve ölmeyi bile göze alır. Örneğin sevdiklerini ve ülkesini korumak adına ülkesini işgal eden düşmana karşı kanının son damlasına dek savaşır ama savaşırken düşmanına bile adil davranır, doğru olmayan şeyi yapmaz. Mevlana’nın dediği gibi “elinde olsa bile günaha el sürmez” ve kul hakkı yemez”. İradesiyle elinizdeki gücü dengeli ve ölçülü kullanır. Yani hala denge noktasındadır ama doğru olanı yapmak için iç dengesini bozmadan “mış gibi yapar” ve bilinçli olarak bir role bürünür. Ama oynadığı rolüne kendini kaptırmaz ve onunla özdeşlezmez.
Böyle bir insan için yaşam zıtlıkların farklı kombinasyonlarının oluşturduğu bir çeşitlilik zenginliğidir. Bu zenginlik öğrenmek için en güzel fırsattır. Anı yaşar ve akışta kalır. “Gezen kurt aç kalmaz” misali hareket eder. Belli bir amacı ve ilkeleri vardır ve erdemlerle yaşar. Yaşar ve çevresine de ışık olur. Her bir andan, karşılaştığı her bir insandan öğrenir, yoluna devam eder.
Bir diğer tür denge vardır ki o da  görünen ile görünmeyenin dengelenmesidir. Görünen alemin arkasında daha da büyük bir görünmeyen alem vardır. Maddi ve mana alemi. Ya da dünya ve ahiret yaşamı. Dünyevi ve ruhsal yaşam...ne dersek diyelim ama bu iki alem arasında da bir denge vardır. Bazı insanlar vardır, dünya yaşamından koparak her an ruhsal alemde fikren yaşamayı sever. Diğerleri ise sadece eller havaya modunda diğer alemden koparak yaşar. Denge her iki tarafı da bilip denge halinde yaşamaktır. Amaç ne dünya nimetlerinden elini çekmek, ne de  kendini tatmin etmek için arzu ve hırslara fazlasıyla bağlanmaktır.
Big Bang Teorisi ile evrenin ilk yaradılış anına gittiğimizde her şeyin fiziken tek bir noktadan, bir denge noktasından ani bir patlayışla oluştuğu görüyoruz. İlginçtir ki, henüz modern fizik ve astronominin ortaya çıkmasından 5.000 yıl önce dünyanın  farklı köşelerindeki kadim metinler evrendeki her şeyin bir teklik halinden ortaya çıktığını ve sonrasında zıtlıkların dansının egemen olduğu bir çoklu tezahür ortamından bahseder. Bu açıdan baktığımızda denge demek her şeyin o ilk doğum anına bir an için geri dönmüş gibi yapmaktır.
Yaşamınızda her an sağlık, mutluluk, huzur dolu yaşayın, sevgi ve barış içinde kalın, ahenkli ve dengeli olun.
Sevgiler,
Kenan
Copyright © 2013  Yayın hakları Kenan Kolday'a aittir, izin alınmadan kullanılamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder