20 Mayıs 2013 Pazartesi

Şehirde Kamil İnsan Olmak

7 milyar insan bu güzel Dünya’da yaşıyoruz. Binlerce yıl önce birkaç milyon olan toplam dünya nüfusu günümüzde 7 milyara yaklaştı. Ancak binlerce yıldır artan dünya nüfusu ve bilgi seviyesine rağmen değişmeyen bir şey var ki; o da "BİLGELİK".  Bilgelik onca yıldız arasında pusula görevi gören, kutba işaret eden bir yoldur. Her şey değişse bile Platon’un “İdealar” fikriyle remzettiği gibi bilgelik değişmez. Zira bilgelik insana yukarıdan yansıyan tanrısal kelamın dışa çıkmasıdır. Bilge olmak ve kamil insan yolunda yürümek bir seçimdir. Bilgelik kemale varma yolunda önemli bir basamaktır. Her bilge kamil insan olacak diye de bir şey yok.
Bilmek, yapmak, olmak çok farklı bilinç ve tekamül seviyeleridir. Mevlana “hamdım, piştim, yandım” demiş.  Cehalet tüm kötülüklerin başlangıcıdır ve kişinin bilmediğini bile bilmediği, uyuduğu, çevresindeki günlük ve doğal etkilere otomatik cevap verdiği, verdiği cevabı bile düşünmediği, hatta cevabının bile farkında olmadığı bir durumdur. Fiziki yaşça büyük bir insandır, ama ona doğumu sonrası çevresel etkenlerin yazdırdığı kişilik yazılımının etkisi altında ne yaptığını bilmeyen bir çocuk gibidir. Ancak bir gün bir uyanış olur. Bu uyanış için Gurdjieff’in “ilk etki” olarak adlandırdığı bir dış unsur gereklidir.  Aynı, kişinin uykudayken sokaktan geçen gürültülü bir arabanın sesine uyanması gibi. Veya rüya gördüğünüz sırada bilmediğiniz bir hisle rüyadan ansızın uyanmanız gibi.
Uyanmak için her zaman fırsat vardır!! Uyanışa sebep olan ilk etki her zaman farklı biçimde karşımıza çıkar. Uyanış tek taraflı olmaz ve başlaması için bir alıcının olması lazımdır. Bu bir evrensel kural olan dualite gereğidir. Ne zaman ki kişi uyanmayı seçer; işte o an süreç başlar.
Ancak bilmek nereye kadar? Bilmek yetmez tek başına. Sadece bilecek ama uygulamayacaksan, yaşamın içinde bildiklerini hayata geçirmeyeceksen...neden öğreniyorsun ki? Deneyimin getirdiği öğrenme olmaksızın, bilmek bilmek midir?  Öğrenmek güzeldir, ama öğrenme alanında gereğinden fazla kalmak ise kişiyi kendi zihninde yaşamaya ve hayatın içinde öğrendiklerini uygulayarak öğrenmek fırsatından mahrum bırakır.
Bildiğini uygulamaya geçen insan bilgelik yolunda sıkı ve net adımlarla yürür. Artık bilmekten yapmaya geçmiştir. Bu yolda hata diye bir şey yoktur, sadece deneyim vardır. Deneyimler sonucu olumlu veya olumsuz ders çıkarmak ve değişim yolunda kullanmak doğru şeydir.  
İşte bilgelik bu noktada önemli. Bilmek yolunda erdemleri öğrenerek, anlayarak ve hazmederek her bir erdemi kendi yaşamımızda hayata geçirebiliriz. Yine Mahatma Gandhi’nin o meşhur sözüne dönersek ve psikoloji ışığında incelersek değişim için kilit taşının “ALIŞKANLIK”lara odaklanmak olduğunu görüyoruz. Alışkanlıklar yeniden düzenlenebilir ve bunun için önce ilk uyanış mesajını algılamak, sonra uyanmayı seçmek ve sonra da düşünce, söz, duygu ve eylemde harekete geçmek gerekir.
Ne zaman ki bir erdemi nefes alır verir gibi uygulayabiliriz, işte o zaman yapmaktan olmaya geçeriz. Bu Taoizm’de “Wu Wei” olarak bahsedilen “bilmeden bilmek” ve ya “olmadan olmak” ve ya “yapmadan yapmak”  halidir. Çabasız tezahür halidir.
Bilmek-yapmak-olmak basamaklarında yürümek bir seçimdir ve bilgelik yolunda önemli adımlardır. Bilgeler kamil insan olma noktasına yaklaşmışlardır. Zira erdemleri nefes alır verir gibi uygulamak bile Tasavvuf’ta “Vahded-i Vücut”, Budizm’de “Nirvana”, Kabala’da “Adam Kadmon”, Yoga’da “Samadhi” haline getirmeye yetmez. TEK ve BÜTÜN olanın içinde erimek, ten kafesinden kurtulmak bir öte zihin ve ruh halidir ve yine bu yolda ilerlemek bir seçimdir.
Gerek bilgelik hikayelerinde, gerek masallarda dağlarda yaşayan ve münzevi hayatı sürerek, toplumdan ve hayattan uzak, tüm bunları terk ederek yaşayan bilgelerden bahsedilir. Bu bilgeler her şeyi TERK ederek, bir münzevi hayatı yaşar ve kamil insan olarak halk tarafından sevilip sayılırlar. Bu çok zor ve saygıdeğer bir yoldur. Ancak her şeyi terk etmek, yokluk içinde her an tefekkür ile nirvanaya varmak herkese uygun bir yol değildir. Bu bir seçimdir ve çok saygıdeğer bir seçimdir, çünkü az insanın alabileceği bir cesaret ve özveriye dayalıdır.
Ancak bir mağarada veya ormanda münzevi hayatı yaşayarak kemale varmak ile şehirde kemale varmak arasında büyük bir fark vardır. Şehir hayatı münzevinin terk ettiği karmaşanın tam da göbeğidir. Ne ormanın ne de bir mağaranın huzur veren, sakin ve güvenli, tefekküre olanak veren ortamı vardır. Önemli olan işte tam bu kargaşanın ortasında kamil insan olabilmektir. Önemli olan öğrenilmiş ve uygulamaya geçirilen erdemlerin işte tam bu şehir hayatının koşuşturmacası içinde hayata geçirebilmektir. Patronunuzdan fırça yediğiniz bir gün ile ormanın sakin köşesi içinde etkilerden uzak sakince geçirilen bir gün arasında büyük bir fark vardır. Ya da yeni doğmuş bebeğini 2 saatte bir emziren ve aradaki 2 saatlik zaman dilimlerinde dinlenmek ile bebeğin diğer ihtiyaçlarını karşılamak çabasında olan bir annenin bir günü ile de kıyaslayabiliriz. Ya da evini zar zor geçindirmek için üç beş kuruş para kazanmak için zor şartlarda çalışan bir işçinin yaşamıyla da. Kesinlikle münzevi hayat zordur ve takdir edilmesi gerekir, ancak böyle bir hayat doğası gereği terk üstüne kurulduğundan kaçışa dayalıdır ve şehirde kemale varmaktan farklıdır.

Şehirde kemale varmak demek hayatı akışta kalarak yaşarken erdemleri nefes alır verir gibi uygulayabilmek ve aynı zamanda Tekliğe varabilmek demektir. Bir insan olarak ebeveyn, oğul/kız, dost, arkadaş, patron, çalışan, birey,  vb tüm rollerinizi gündelik yaşamda doğru ve eksiksiz bir şekilde oynamaktır. Bu rolleri oynarken de bir birey olarak kendinize yönelik sorumluluklarınızı yerine getirip mutlu ve tatminkar bir hayat yaşarken aynı zamanda içinde bulunduğunuz aile, akraba, iş, toplum vs gibi topluluklarda da sorumluluklarınızı onlara karşı yerine getirmeniz demektir. Ve bunca etkileşim içinde her zaman erdemli hareket etmek, erdemleri her daim ve her koşulda uygulamaktır. Sözüyle değil, eylemiyle konuşan birisi olmaktır. Hem bu dünyada bilfiil yaşarken, hem de ruhsal bütünlüğe kavuşmaktır.
İşte bu yüzden şehirde yaşarken bilge olmak ve ötesinde kamil insan olmak zordur. AMA mümkündür de. Her şey bir SEÇİM ile başlar. Olmak ya da olmamak. Yapmak ya da yapmamak. İstemek ya da istememek. Ne yapmak istediğinizi seçin ve sonra aksiyona geçin. “Aramakla bulunmaz, ama bulanlar hep arayanlardır.”
Sağlık, mutluluk, huzur dolu yaşayın, sevgi ve barış içinde kalın.
Kenan Kolday

1 yorum:

  1. Kenan bey merhaba,
    şimdi kimin olduğunu hatırlayamadığım bir yazı kaydetmişim bir yere..
    Şehirde kamil insan olmak...öyle zor ki..
    Saygılarımla.
    Nilüfer
    nilufercam@gmail.com

    ÖZÜR BEYAN EDENE

    ŞÜKRANLARINI SUN

    New York Halk Kütüphanesi'nden aldığı kitabı 55 yıl sonra iade eden ve adı açıklanmayan kişiye ne demeli?

    1958'e ait kayıtlar çoktan silinmiş.

    Kimsenin ödünç kitabı aradığı, sorduğu yok.

    Unutulmuş, vazgeçilmiş bir kitabın geri verilmesinin manası ne?

    ***

    Galiba hakikaten insanın kendi kalbini terazi gibi kullanması gerekiyor.

    Vicdani kararlar, bir ihmali bile jeste dönüştürebiliyor.

    Özür beyanı, teşekkürden daha etkileyici olabiliyor.

    Dikkat ediniz, emir verir gibi, buyurgan bir tarzda teşekkür edilebilir, fakat af dilenemez.

    MESAFESİZ YAKINLIK

    Sevmek, yalın bir duygu değildir.

    Merhamet, neşe, bağlılık, şehvet, endişe, merak, şefkat, cömertlik… gibi birçok duyguyla harmanlanır.

    Bir de saygı var tabii.

    Hürmet duymadığımız kimseyi sevemeyiz.

    Mesafesiz yakınlık imkansızdır.

    Saygınlık kazanmadıkça, sevgimizle ancak başkalarına yük oluruz.

    Samimiyet mi dediniz?

    Samimiyet bir sırdır.

    Ve sır olmaktan çıkınca, ortadan kalkar.

    Dışarıdan görünüyorsa, içtenlik değildir.

    YanıtlaSil